Rivayet olunur ki Laleli Camii’nin şekillendiği günlerde Sultan III.Mustafa
inşaatı görmeye gelir. Ona civarda yaşayan bir gönül ehlinden bahsederler,
“haydi gidelim hayır duasını alalım” deyip, kapısını çalar.
Ancak milletin hikmetli sözlerini aktara geldiği pamuk sakallı ihtiyar, o gün
derin bir sükut içindedir, sanki lisan-ı hal ile “bizim sustuğumuzdan anlamayan”
der “konuştuğumuzdan ne anlar?”
Sultan Mustafa kendince bir zarf atıp, feyzli bir sohbete maya çalmaya
çalışır,
“Efendi Hazretleri, bu dünyada en güzel şey nedir” diye sorar.
Laleli Baba elini “boşveeer” gibilerinden sallar,
“Alçak dünyanın güzelliğinden n’olsun sultanım” der, “eğer rahatlıkla yiyor
ve def-i hacetini sıkıntısız yapıyorsan tamam. Başka bir şey arama.”
Sultan Mustafa bu sade ve kestirme cevaba bozulur, ancaaak...
Birkaç gün sonra kabızlığa yakalanır. Hekimin biri gelir, biri gider, derdine
çare bulamazlar. Neden sonra aklı başına gelir “galiba boşuna uğraşıyoruz” der,
“korkarım bu derdin ilacı Laleli Baba’da!”
Derhal yaşlı dervişin huzuruna koşar, önce affını ister sonra derdini
arzetmeye bakar.
Laleli Baba “o iş kolay” der, “ama ne vereceksin karşılığında?”
- Ne istersen vereyim, hatta ben kalkayım, gel sen otur tahtıma.
- Amaaan kalsın. Bir def-i hacete bile değmeyen saltanat neye yarar?
- Karnımın ağrısı dayanılacak gibi değil hocam.
- Demek şuncağız karın ağrısı koca Sultanı bile kıvrandırıyor. Kabir azabı
nicedir acaba?
- Yalvarırım bir şeyler yapın.
- Pazarlığımız bitmedi ama?
- Bu camiye adınızı vereyim. Müminler ibadet ettikçe sizi hatırlasın,
asırlarca Fatiha okusunlar.
- Bak bu hiç de fena bir teklif değil. Duaya çok ihtiyacım var ve olacak
da...
Laleli Baba o bereketli nefesiyle bir şeyler okuyup sırtını sıvazlar,
Padişahın ağrısı sızısı kalmaz.
Bakın şu işe ki Eyyûb, Fatih, Ayazma, Laleli gibi muhteşem camileri yaptıran
III. Mustafa, hiçbirine ismini koyamaz.
Cenazesi Lâleli Camii yanında bulunan türbeye defnedilir, Efendimizin
(Sallallahü aleyhi ve sellem) kadem-i şerifini (mübarek ayak izini) bir
çekmeceyle başucuna koyarlar.
|